İNSANLIK ÖLMÜŞ!

   İnsanoğlu kendine yetmeli. Yetmekle kalmamalı, yakınındakilere de yetmeli. Yetişmeli. Mümkün değilse bile, mümkün kılmaya çalışmalı. Hiç yoktan gayret etmeli. Çabalamalı. Bunun için de öncelikle fırsatları değerlendirmeli, hattâ, fırsatları oluşturmayı düşünmelidir. Uygun şartlar altında bir amaç belirleyip tüm olanakları değerlendirme şuuruna vâkıf olmalıdır.

    'Bu ne laf salatasıdır böyle?' diye düşüncelere gark oldunuz değil mi? Yazıklar olsun. İşte siz busunuz. Bu laf salatası spesiyelimi sizlere sunmamdaki maksat şu idi. Bilirsiniz komşu komşunun külüne muhtaçtır. Günümüzde ise, 'benim külüme muhtaç olma da git kimin külüne muhtaç olursan ol. Pis ezik.' gibi tepeden bakmacı düşüncelerin yaygınlaşmış olduğunu, bir türlü bu salgının önüne geçilemediğini görmekteyiz. Yahu komşuluk hakkı denen bir şey var. Bizse bundan gün geçtikçe bihaber olmaktayız.

    Günümüz modern dünyasında, yani yutturulduğu anlamda modern dünyada, toplumumuzun büyük bir kısmı, apartman hayatına adapte olabilmek gayesiyle, mutasyon geçirmiştir. Bu mutasyon, toplumumuzu modernleştirme bahanesiyle, standart meşe odunu kıvamına getirmeyi büyük oranda becermiş görünüyor. Sorun kimde peki? Tabiki bizde... Aynı binadaki ya da bloktaki komşularımızın adını bile bilmiyor, çoğu zaman selam bile vermeden geçip gidiyoruz. Atalarımızın bir sözü vardır. 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Muhtaç olduğun kudret, evinin dibindeki kapının tokmağında mevcuttur.' diye. Ya da başka bir atasözüyle 'ev alma komşu al'...
 
  Bugün sadece bu konu üzerine yoğunlaştım. Sabahtan beri kafamda atalarımızdan biri olduğunu zannetmekte olduğum bir zâtı muhterem, 'ev alma komşu al, ev alma komşu al, ev alma komşu al' diye kafamda papağan etkisi oluşturmuştu. Bense 'dayı bi git, zaten ev alacak para mı var?' diye çıkışıyordum... Ama sonunda ikna etmişti beni. Artık ekonomik bir komşu almanın vakti gelmişti sanki. Hemen en sevdiğim takım elbisemi üzerime geçirip, ciddi bir esinti oluşturmak maksadıyla bir de bond çanta bulma gayreti içerisine girdim. Peki buldum mu? Sanırım. Yani sanki... Tamam neyse, kaptım benim siyah laptop çantasını çıktım sokağa...

    Amacım komşu olsun çamurdan olsundu başlarda. Sonrasında düşündüm. 'Tamam komşu alacaksın da bari tanıdık bir komşu al. Uyum sorunu sürecini falan daha hızlı atlatırsın' diyerek kendimi iknâ ettim. Peki kimdi bu talihli komşu? Faik amca... Tabi ya, mülayim bir aile babası olan Faik Amca'dan daha iyi bir komşu bulabilir miydim? Tabi bulabilirdim ama o an aklıma bir başkası gelmiyordu işte. Neyse efendim, birkaç dakika sonra Faikçiğimin evine gelmiştim. Fakat konuya nasıl girecektim? Birkaç saniye düşündükten sonra, çaldım zili. Kapıyı Huriye teyze açtı. Faikçiğimin karısı... 'Buyur çocuum' dedi. Hemen de sahiplenmişti belli ki beni. 'İyi akşamlar Huriye teyze, bizde tuz kalmamış da rica etsem bir çay bardağı tuz verir misin?' dedim. Saydığıma göre aşağı yukarı 18 saniye donarak bakakalmıştı kadın. Uyanması için elimi gözlerinin önünde, suratına paralel olarak birkaç kez salladım. Kendine geldi. Gözleri sensörlüydü Huriye Teyze'nin hareket olmayınca tasaruf edip beynini kapatıyordu...

    Biraz kekeledikten sonra, 'evladım siz öteki mahallede oturmuyor musunuz? Tuz istemeye taaa oralardan buralara mı geldin?' Huriye teyze biraz anlayışsız bir kadın olmuştu. Yaşlılık işte bunatmıştı garibimi. Ben aklımdan bunları geçirirken, o hâla konuşuyordu. Ben de dayanamadım. 'Alt tarafı tuz istedik be kadın, sanki tuz değil de kız istedik.' Ailenin hiç kızlarının olmaması olayın daha da sertleşmesini önlemişti. Derken seslerimizi duyan Faik Amca kapıya geldi. Ne olduğunu anlamak adına beni içeri davet etti. Asıl niyetimi anlatıp olayı bir an önce tatlıya bağlamanın derdindeydim. 'Faik amcacığım az önceki anlaşmazlık için kusura bakmayın. Benim asıl niyetim sizi almak. Bu devirde sizin gibisini bulmak çok zor. Gelin komşu olalım. Hayıııır. Gelin ve komşu değil. İki komşu olalım.' O da Huriye teyze gibi donmuştu. Anlamaya çalıştı. Yapamadı. Anlattım. 'Bizim evin yanındaki ev varya? 'eeee' işte orası satılık. Benim durumum olsa üst katınızı satın alıcam. Kiralamaya yanaşmıyor ev sahibi. Yani tek seçeneğimiz, yan tarafımızdaki evi satın almanız. Ne dedin he mi?' Önce karısına baktı eliyle ampul değiştirircesine benim delirdiğimi anlatıyordu. Yazıklaar olsundu.

    'Tamam zoru seviyorsunuz demek ki, sizin anladığınız dilden konuşucam. Çantamda tamı tamına iki bin TL var. Teklifimi kabul ederseniz sözleşme bedeli olarak bunu vericem. Komşum olduğunuz her ay için de tam 50 TL alacaksınız. Bu cömert teklifime var mısınız?' diye sordum. Aslımda blöf yapıyordum. Zira çantamda tamı tamına 17,85 TL vardı. Neyse, diğer odadan bizi dinlemekte olan, yani kapıları açık olduğu için bizi duymakta olan Faik-Huriye çiftinin iki oğlu, Serkan ve Sercan üstüme öyle uçmuşlardı ki, ben ömrümde böyle uyumlu ikili görmedim. Ulan sen bizi ne sandın? sorusunu müteakiben birkaç beyin fırtınası eseri çıkmış olan sözcüğe cevap veremeyişim bende de minik bir donmaya neden olmuştu. Faik amca evlatlarını sakinleştirip az önceki hareketi tekrarlamıştı.

   Ama helal olsun çok iyi, söz dinleyen evlatlar yetiştirmiş. Bırakın deyince bıraktılar. Yani sekizinci söyleyişinde... Faik amca, anladığım kadarıyla, çıkabilecek herhangi bir cinayeti önlemek amacıyla, teklifimi cevapsız bırakıp, gel ben seni evine bırakayım dedi. Yolda konuşuruz biraz. Ama önce benzin alalım dedi. Moralim bozulmuştu. Benzinliğe geldik. 'Sen söyle 30 liralık doldursun, ben ödemeyi yapıp geliyorum' dedi. Bir şey demedim. Sustum. Pompacı geldi. Sormasına fırsat vermeden '30 liralık' yanıtını verdim. Ama hiç durur mu? İlla soracak ya 'kurşunlu mu, kurşunsuz mu?' diye sordu. Canım sıkılmıştı. 'Kurşuna ne gerek var, sözlerin var ya' dedim. O da donmuştu. Haziranın göbeğinde bu donma akımı hiç hoşuma gitmemişti.

   Evime bıraktı beni Faik amca. Ticari dehâmı kullanmadığıma bin pişman olmuştum. Ama olsundu. Konu bu değildi. İnsanlık ölmüştü. Komşuluk bitmişti. Nitekim şunu anladım, İnsan kendine yetebilmeli. Artık kimsenin kimseye faydası olmuyor. Ne demişler 'kel, kör, kendi işini kendin gör.' Sakın yardım dilenme kimseden. Anlayan kalmamış hâl ehlinden. Betonermeler kalpleri de betonlaştırmışsa demek ki...


Yorumlar

  1. Gerçekten güzl bir yazı yazmışsın . Anlamlı ve faydalı emeğine sağlık diyorum ve ayakta alkışlıoyorum. Ama bir şeyde sormak istiyorum . Gerçekten evladım siz öteki mahallede oturmuyor musunuz? Tuz istemeye taaa oralardan buralara mı geldin?' sorusuna 'Alt tarafı tuz istedik be kadın, sanki tuz değil de kız istedik. cevabını mı verdin ? :D Eğer bunu ben yapsaydım şu anda hastahanede yatıyordum :D Tekrardan emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haha :) Sağolasın, teşekkür ederim. Tam olarak demeyelim de, mizansen olarak kısmen öyle dedim diyelim. Yoksa benim sonum da aynı olurdu. Yani az kalsın oluyordu. :D

      Sil
  2. Tansel ne desem bilemiyorum :)
    Boş ver artık komşu yok sen büyükleri boşver sen direkt beğendiğin evi al :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de aynı kanaatteyim artık Gülay Abla. Ne yapalım, büyüklük bizde kalsın :))

      Sil
  3. Bu devirde insanlık kalmadı artık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimize hayrımız varsa kârdayız demektir.

      Sil
  4. Evet maalesef kalabalığın içinde yalnız yaşar olduk, teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar